İşte o yazı:
Perşembe gecesi gerek 3 İstanbul büyüğünün peş peşe Avrupa maçları oynaması, gerekse bu karşılaşmaların atmosferi beni ister istemez 1990’lı yıllara, çocukluğuma götürdü. 1990’ların başında, henüz Sovyetler Birliği ve Yugoslavya tam olarak parçalanmamışken, Avrupa kıtası 32 ülkeden ibaretken, tüm maçlar çarşamba akşamı oynanırken yaşardık bu hissiyatı. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş peş peşe UEFA Avrupa Ligi imtihanı verecekleri için o gün içimiz kıpır kıpır olur, gecenin sonundaysa ince bir hüzün kaplardı bünyemizi.Aynen evvelki gün olduğu üzere. 1- OKAN BURUK’UN ATAKLARI GALATASARAY’DA KAOSA YOL AÇTI
Perşembe akşamı alana birinci çıkan temsilcimiz Galatasaray’dı. Karşılarında kupanın en zayıf kadrolarından biri vardı lakin yürekliydi Letonyalılar. Genç teknik adamları, bu karşılaşmanın ülkeleri için hayat memat sorunu manasına geldiğini belirtti aslında maç öncesinde. Santrforları İkaunieks geçmişte kibirli ulusal kadromuza çok sorun çıkarmıştı, emsal sorunları Galatasaray da yaşadı.
Sarı kırmızılılar topa baştan sona kadar sahiptiler, kalite farkıyla 2-0’ı buldular ancak bilhassa son yarım saatte tempoyu, topun suratını hiç artıramadılar. Yüzde yüzle orada olmamanın bedelini de, kendilerinde çok zayıf bir rakibe 2 bedelli puan kaptırarak ödediler.
Okan Buruk’un hafta sonu Kasımpaşa önündeki oyuncu değişiklikleri problemliydi. Rakibinin 46-60 ortası kendilerini ablukaya aldığını seyrettikten sonra 60’ta kenara Kaan-Berkan ikilisini getirmesi kusurluydu. O noktada Davinson-Torreira’yı sokup grubunu normalize etmesi gerekiyordu. Riga’da da 55’te skor 2-2 olduktan sonra önünde çok önemli bir vakit olmasına karşın maçın ritmini bir türlü artıramadı. Bilhassa Batshuayi’yi sokup 4-4-2’ye dönmesi, Mertens’i çizgiye göndermesiyle ortada bir oyun kalmadı. Kaosa dönüştü iş.
2- MAXIMIN VE DZEKO ALANA ADIM ATINCA FENERBAHÇE CANLANDI
Fenerbahçe elbet ki daha güç bir deplasmanda, Enschede’deydi. Sarı lacivertli temsilcimizin aldığı 1 puan nispeten daha olumlu. Fakat karşılaşmanın birinci 1 saatinde onlar da kendi yepyeni düzeylerinin bayağı altında kaldılar.
Twente son derece genç ve dinamik bir grup. Dörtlü savunmada iki 2001’li, iki de 2002’li ile başardıkları işler çok çalışmanın ve çok adanmışlığın sonucu. Perşembe gecesi Enschede’de birinci 60 dakikada ikili çabalarda daha coşkulu olan, sahipsiz topları daha fazla isteyen, sahanın her metrekaresinde daha kalabalık gözüken ekip Twente idi.
60’ıncı dakikada Maximin ve Dzeko’nun alana adım atmalarıyla Fenerbahçe canlandı. Oyuna ortak oldu, daha nitelikli durumlar üretti ve Amrabat-Tadic klasıyla 1 puanı da kopardı.
3- DURAN TOPLARA YETERLİ ÇALIŞSAYDI RAKİBİ GAFİL AVLAYABİLİRDİ
Gecenin en güç maçını Beşiktaş oynadı elbette. Almanya Ligi ikincisi Eintracht Frankfurt, bu kupanın en uygun ekiplerinden biri. Bu uygun ekibin bir de filelerini fantastik bir kaleci koruyunca siyah beyazlıların işi daha da zorlaştı.
Fakat Beşiktaş’ın İstanbul’da Eintracht’a karşı bu kadar çok ön tarafta aksiyon yaratıp, bu kadar duran top kazanmasına karşın üretememesi can sıkıcı. Futbol idmanlarda kurgulanan, stadyumlarda sergilenen bir oyun. Şayet idmanlarda duran toplara daha fazla çalışıp, daha özgün setler yaratsaydınız, tahminen de bu türlü güçlü bir rakibi dahi bulduğunuz sayısız korner fırsatlarından birinde gafil avlayabilirdiniz.
Avrupa Ligi’nde bu dönem birinci 8’e girmek için 16, birinci 24’e kalmak için 10 puanın kâfi olacağı öngörülüyor. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin birinci sekiz bahtı sürüyor. Beşiktaş içinse maksat artık birinci 24’ü bir an evvel cebe koymak olmalı.
