Hazar Denizi gerçekten deniz mi, yoksa göl mü? Bu tanım niye önemli?

hazar-denizi-gercekten-deniz-mi-yoksa-gol-mu-bu-tanim-niye-onemli-sZXf9Qm2.jpg

Hazar Denizi dünyadaki en büyük iç su kütlesi olarak bilinir. Ancak belirli özelliklerinden dolayı bir deniz mi yoksa büyük bir göl mü olduğu konusunda fikir birliği bulunmuyor. Bu tanımlama sorunu önemsiz gibi görünse de, cevabın önemli jeopolitik sonuçları var ve bu da onu hassas bir konu haline getiriyor.

Bu su kütlesi, Avrupa ile Asya arasında bir noktada, Azerbaycan, İran, Kazakistan, Rusya ve Türkmenistan dahil olmak üzere birçok devletin arasında yer alıyor. Hazar Denizi 1.200 km’den geniş bir alanı kapsıyor ve yaklaşık 371.000 kilometre kare yüzey alanına sahip. Bu da neredeyse Japonya kadar büyük bir yüzey alanına sahip olduğu anlamına geliyor.

Antik Yunan ve Pers kaynaklarına göre, su kütlesinin büyüklüğü onun bir deniz olduğunu düşündürüyordu. Bu argüman, güneyde daha fazla tuzluluğa ve kuzeyde Volga Nehri’nden gelen tatlı su sebebiyle daha az tuzluluğa sahip olsa da, göreceli olarak yüksek bir tuzluluğa sahip olması gerçeğiyle destekleniyor. Ayrıca güneye doğru gidildikçe su derinleşiyor ve bu oldukça zıt bir durum. Suyun kuzey kısmı yaklaşık 5 ila 6 metre derinliğe kadar düşebilirken, güneyde 1.000 metreye kadar derinlikle karşılaşılabiliyor.

Tüm bu özellikler bir denizi tarif eder gibi gözükse de, aslında oldukça tartışmalı ve zor bir durumla karşı karşıyayız. Hazar Denizi’nin bazı şaşırtıcı ve kendine has özellikleri de bulunuyor. Öncelikle en bariz durumla başlarsak, tamamen karayla çevrili ve diğer denizlerden oldukça uzak. Buraya su yoluyla ulaşmanın tek yolu, Rusya’nın içinden geçen Volga Nehri’nin yanı sıra onu Karadeniz, Baltık Denizi ve Azak Denizi’ne bağlayan bazı kanallar.

Yüksek tuz içeriğine sahip olmasına rağmen bunun kaynağı açık denizler değildir ve hatta Ural ve Kura dahil olmak üzere Volga dışındaki birçok nehirden tatlı su ile beslenir. Ama yine de, bu sürekli tatlı su akışına rağmen, yaklaşık binde 12 (ppt) civarında bir ortalama tuzluluk seviyesini koruyor. Bu, suların tatlı sudan daha tuzlu olduğu, ancak genellikle 35 ppt civarında tuzluluk seviyesine sahip olan tipik bir denizden çok daha az tuzlu olduğu anlamına geliyor.

Bu eşsiz özellikleri sebebiyle, Hazar Denizi’ne özel birçok farklı canlı türü bu su kütlesinde yaşıyor. Bunlar arasında, yumurtaları çok aranan havyarı oluşturan Hazar mersin balığı da bulunuyor. Ayrıca sadece bu sularda bulunan ve kulaksız fok ailesinin en küçük üyesi olan sevimli görünümlü Hazar foku da var.

Ancak Hazar Denizi kirlilik ve aşırı avlanma gibi tehditlerle yüzleşiyor ve bir deniz mi yoksa göl mü olduğu tanımlaması bu noktada büyük bir önem arz ediyor.

Hazar Denizi, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana suların içinde ve çevresinde petrol ve gaz kaynaklarının bulunması nedeniyle çevredeki devletler için önemli bir jeopolitik konu haline geldi. Her devlet, karasuları ve dışlama bölgelerinin oluşturulması konusunda devam eden çeşitli anlaşmazlıklar yaşadı ve her zaman olduğu gibi bu anlaşmazlıkların ana kurbanı çevre oldu.

Her ülke, bölgedeki doğal kaynakları kendi ekonomik amaçları doğrultusunda kullanmak için önemli miktarda yatırım yaptı. Herhangi bir zamanda, farklı eyaletlerden gelen devriye botları, kendi çıkarlarını korumak için suyun kendilerine tahsis edilen kısımlarının üzerinde anlaşmaya varılan sınırlar boyunca devriye geziyor. Aynı zamanda, yerel balıkçı toplulukları ve turizm endüstrisi, geçimlerini sağlayan sularda ticaret yapmaya ve faaliyet göstermeye devam ediyor.

Hazar Denizi’nin aslında deniz mi yoksa göl mü olduğu konusunda bir anlaşmaya varılması, bu muazzam ve değerli su kütlesinin ülkeler arası özel anlaşmalar yerine uluslararası kabul gören anlaşmalara dahil olmasını sağlayacaktır ve Hazar Denizi’nin meşru bir deniz olarak tanımlanması, suların dünya okyanuslarını koruyan aynı uluslararası belgeler kapsamında korunmasına olanak tanıyacaktır.

Exit mobile version