Suicide Squad, oynanabilir karakterleri tek tek tanıtarak başlıyor: Deadshot, Harley Quinn, Captain Boomerang ve King Shark. Aynı zamanda bu karakterler oyunun belki de en güçlü yanını oluşturuyor, çünkü her biri çok iyi bir şekilde tasarlanmış. Deadshot, muhtemelen gruptaki en normal diyebileceğimiz karakter ve uluslararası bir süper suikastçı. Harley, tabii ki, bildiğimiz Harley Quinn; Boomerang, küçük bir hırsız ve zeki bir laf cambazıdır; ve King Shark, dev bir köpekbalığı adam. Ekip özetle bu şekilde.
Özellikle ara sahnelerinde karakterler arasındaki etkileşimi izlemek eğlenceli oluyor. Sadece mizahi açıdan değil, aynı zamanda fiziksel tepkileri de dikkat çekici. Klasik süper kahraman klişelerine karşı hiç saygı göstermemeleri de ayrıca işin eğlence kısmını arttıran unsurlar arasında yer alıyor. Örneğin bir odadan yavaş hareket eden süper kahraman yürüyüşüyle dramatik bir şekilde çıkıp bir şey unuttuklarını fark ettiklerinde komik bir şekilde geri dönmeleri gibi.
Ara sahnelerde en azından her zaman eğlenceli bir atmosfer hakim. Bir de Arkham serisiden dönüş yapan Penguin gibi karakterler de dahil olmak üzere herkes, ancak özellikle ana dörtlü, gerçekten öne çıkmayı başarıyor.
Karakterler dışında oyunun görsel açıdan da gayet iyi olduğunu söylemek gerekiyor. Benim oyunu oynadığım PS5 üzerinde bile, hemen hemen hiç takılma fark etmedim. Gerçi açık dünya oyunları için günümüzde şaşırtıcı derecede küçük olan şehir, sizi nispeten sınırlı bir alana sıkıştırırken, arka planda Brainiac’ın ürkütücü büyük kafatası gemisinin belirgin şekilde süzüldüğü bir ortamdayız. Metropolis kendisi, Brainiac’ın nüfusun %99’unu takipçilerine dönüştürmesinden kaynaklanan tüm yıkım nedeniyle pek iyi durumda değil. Hatta Justice League’ın çoğunu da kendi tarafına çekmeyi başarıyor, bu yüzden başlıktan da anlaşılacağı gibi, onları yok etmek bizim görevimiz oluyor.
Oyundaki karakterlerin hepsi kendi özgün dövüş tarzlarını getiriyorlar, ancak uygulamada oldukça benzer bir şekilde yönetiliyorlar; ancak önemli bir fark var. Justice League’in merkezinde neredeyse ilk fırsatta alınan eşyalarla, karakterlerin üçü dünyayı keşfetmelerine yardımcı olan bir cihaza sahip olurken, Kin Shark bir şeye ihtiyaca sahip olmayan dev bir köpekbalığı olduğu için sadece bir şapka alıyor. Harley, Batman’ın Grappling Hook’unu ve bir drone’u kullanarak seyahat edebiliyor. Boomerang, bir bumerang atıldığında süper hızlı koşmasına izin veren bir hız eldiveni kapıyor. Deadshot, kısa süreli uçuş imkanı sağlayan bir jetpack takıyor ve bu sayede havada süzülürken nişan alabiliyor. King Shark ise … zıplıyor. Onun bir şeye ihtiyacı yok.
Birkaç rahatsız edici durum dışında, savaş oldukça muazzam. Hızlı ve tepkisel olmanın yanı sıra, beceriler ve ekipman aracılığıyla sağlanan derinlik ve özelleştirme imkanları da son derece güzel. Gelen saldırılardan kaçınmak için sürekli hareket etmek ve zıplamak zorundasınız, zaten karakterler arasındaki en büyük farkı yaratan da bu yetenekler. Ama ne yazık ki oyun bu deneyimi düzenli olarak, karşı saldırı işaretleri göstermeyen düşmanlarla veya sürekli kaçan ve sizi görmekten aciz düşmanlar veya belirli hasar türleriyle başa çıkmanızı zorunlu kılan görevlerle boşa çıkarıyor. Üstelik düşman tasarımları oyun boyunca aynı kalıyor, bu da inanın çok sıkıcı.
Aynı zamanda, hikayenin başlangıcında Support görevleri dışında pek fazla yan görev bulunmuyor. Bu görevler ise genellikle üsdeki hizmetleri güncelliyor, örnek; Penguin’in silah hizmetleri. Bu görevler üç türde geliyor ve her biri basit hedeflere sahip oluyor, ancak bu sırada teleport yaparak ortaya çıkan düşmanların saldırılarına maruz kalarak karaktere yardım etmeye ve görevleri tamamlamaya çalışmak zorlaşabiliyor. Üstüne yine bu tarz görevlerin sık sık savaş tarzınıza koydukları kısıtlamalar can sıkıcı olabiliyor ve temel keyfi azaltabiliyor.
Oyun sonuna geçtiğinizde, haritada daha fazla etkinlik beliriyor, ancak bunlar hala aynı temaların hafif değişiklikleri oluyor. Sadece ödül kazanımlarını artırmaya yardımcı olacak isteğe bağlı zorluk seviyeleri belirleyebiliyorsunuz. Temel savaş, karakterler ve hikaye ne kadar keyifliyse, oyunun asıl satış noktası olan oyun içi etkinlikler dökülüyor.
Oyunun hikayesinden keyif alsanız bile Suicide Squad’dan kısa sürede sıkılma olasılığınız var. Etkinlikler dışında, bomboş şehir ve diğer kötü yönler aklınıza gelmese bile eşyalar oyunu sıkıcı hale getiriyor. Eşyalar söz konusu olduğunda güçlü etkilere sahip efsanevi eşyalar var ve bunlar karakterinizi oynama şeklinizi önemli ölçüde değiştirebilir, ancak bunların sayısı çok sınırlı olduğu için oyuna olan ilginiz giderek artan tekrarlarla azalıyor.
Beklediğiniz gibi birkaç loot seviyesi var, ancak önemli olan tek lootlar çünkü önemli ölçüde daha güçlüler ve ek özelliklere sahipler, bu nedenle her zaman yine onlardan bulana kadar dayanıyorlar. Zaten elde ettiğinizden daha iyi bir şey sunmayan herhangi bir etkinlik, bir looter shooter için dengeyi bozmuş gibi hissettiriyor. Aynı etkinliği defalarca yaptığınızda sadece elinizdeki biri gib silahın düşmek zorunda olması ve çoğu loot’un çöp olması oyunu çok hızlı geriye düşürüyor.